29 Aralık 2013 Pazar

yol, yolcu ve arkadaşı

"önce refik, sonra tarik" demişler.  refik/a olmayınca, yol zaten görünmez oldu. ben dahi görünmeyeceğim neredeyse.

8 Ağustos 2010 Pazar

ışık doğudan gelir

dinler tarihi notlarını yazarken, yabancı olduğum kavram ve terimleri de internetten araştırıyorum. bu araştırmada cemil meriç'e ait "ışık doğudan gelir" isimli kitabı tavsiye ederim. faideli bir dinler tarihi kitabı.

kitabı piyasada bulmak mümkün mü bilmiyorum. ben, görme engelli bir arkadaşımın üye olduğu "kitap sevenler" isimli sitedeki nüshayı bana vermesiyle edindim. siteye takdirlerimi iletirim bu vesileyle.

"cemil meriç okumamız lazım", diyen tevfik'e de selam ederim bu arada :)

29 Temmuz 2010 Perşembe

dinler tarihi notları - 2

dinler tarihi seminer notlarının 2. bölümü.
[-] bu, hocanın ders sırasındaki anekdotları
]-[ bu da benim ya da tevfik'in aklından geçenler

16.07.2010

YAHUDİLİK

Yahudiliği anlamak için, "diaspora" kavramını iyice anlamak gerekir, kilit bir kavramdır. galut (ibranice): yahudilerin anavatanlarını m.ö. 586'da kaybetmelerinin ardından sürgünde yaşamalarıdır. o yerler, bugünkü israil devleti'nin bulunduğu topraklardır. bu durum farklı bir insan tipolojisi oluşturmuştur.

iki adet diaspora vardır:
1. m.ö. 586; babil tarafından sürüldüler.
2. m.s. 70; roma imparatorluğuna karşı mücadele etmişler ve imparator titus zamanında sürülmüşlerdir. bu diaspora, şu anki mevcut yahudi etnik, sosyal ve siyasal kimliğini oluşturmuştur. şu anda yeryüzünde 25 milyon yahudi vardır ve bu mevcut yahudiler, bu sürgünden sonra çeşitli coğrafyalarda (temelde avrupa) ortaya çıkmıştır.

diaspora bir zihniyet meselesidir. yahudi zihniyeti evreni değiştirir (einstein, freud), evrene yamuk bakar. diasporada yaşamak zorunda kalan yahudiler, entelektüel bir şizofreniye sahiptirler. gurbette yaşarlar, ama evrenseldirler. ekonomik olarak, gittikleri yerlerde kendilerine iş yaratmak zorunda oldukları için, farklı işleri çok iyi yaparlar.

diaspora kültürü sayesinde yahudiler yamultmayı ve paradoksu içerden yaşar ve bu yüzden bir anlamda zihinlerini açmıştır. kağıt parayı kullanmaya başlamışlar ve böylece sahip oldukları malları, yabancı olarak yaşadıkları ülkelerin değişen yönetimlerinden koruyabilmişlerdir.
[abbot: yahudilikte kurucu babalar; ishak, yakup, ibrahim vb.]
]defterin bu kısmına tevfik'in çizdiği sarmallar girer[

yahudilik'te kutsal metin

kutsal kitaplarının adı tevrat değil, tanak'tır. bu aslında bir kısaltmadır.
T--> torah (arapçası tevrat)
N--> nebiim (ibranice peygamberler demek)
K--> ketubin (kitaplar)

tanak, 39 ayrı kitaptan oluşur. farklı zamanlarda farklı peygamberlere inmiştir. ilk 5 tanesi tevrat olarak bilinir. bunların, musa'ya vahyedildiğine inanılır. bu 5 kitabın adı: tekvin (yaratılış), çıkış kitabı, sayılar kitabı, levililer kitabı, tesniye kitabı.

-torah:

tevrat olarak bilinen 5 kitaptan oluşur:

tekvin: yaratılışla başlar, ibrahim'in hayatına dek devam eder.
çıkış kitabı: musa'nın hayatı, mucizeleri ile başlar, israiloğullarının mısır'dan çıkışlarına dek devam eder.
sayılar kitabı: israiloğullarının çölde 40 yıl boyunca yaşayışlarını ve başlarından geçenleri anlatır.
levililer kitabı: 'levi' bir kabile ismidir. yakub'un 12 çocuğundan biri olan levi'nin soyundan gelen insanlardan oluşur. bunlar din işlerini üstlenmiş bir kabiledir [cohen soyadına sahip insanlar bu kabileden sayılır]. kitap, din adamlarının rolünü anlatır.
tesniye kitabı: tesniye, arapçada tekrarlama demektir. o zaman dek geçen olayları tekrar özetle anlatır.

bu 5 kitap, musevi ve isevi geleneğe göre sina dağı'nda musa'ya verilmiştir/musa'nın eseridir. [musa aramca konuşmuyor] ancak 19. yyda bu fikre karşı çeşitli eleştirel teoriler geliştirilmeye başlandı. wittgenstein, traktatus adlı kitabıyla tevrat'ı ilk defa eleştirdi. sonra alman julius wellhausen "documentar hypothesis" (metinlere dayalı hipotez veya belgeler teorisi) isimli bir teori geliştirdi. tevrat'ı musa'nın yazmadığını ve bunu 4 kaynağa bağlı olarak ispatladığını ileri sürdü. wellhausen'in bu 4 kaynağı E (elohist), J (jahvist/yehovacı), P (priest/din adamları) ve D (detorenam/hukuk ve tarih derlemeleri) olarak bilinir. bu 4 kaynak araştırmalarından çıkan sonuca göre, tevrat'ı musa'nın yazma ihtimali yoktur. tevrat metninin, 4 farklı zamanda, 4 farklı insan topluluğu tarafından oluşturulduğunu söyler. ayrıca dil, üslup, terim farklılıkları da bulmuştur.

4 kaynak teorisi, bugün 12 kaynağa çıkmıştır.

bu teori sayesinde, farklı yahudi kabilelerini kaynaştırmak için ortak bir metin yaratan bir derin devletin varlığı iddia edilmiştir. [süleyman'ın kudüs mabedini inşa ettirmesinin sebebi, o dönemdeki yahudileri biraraya toplamaktı.]

tonak kitabının kanalizasyonu, ms. 70'te (2. diaspora) yapıldı ve 39 kitap tamanlandı.

[konya lystra arkeolojik bölgesinde, godfearers (tanrı'dan korkanlar) evleri bulunmuştur.]

]Tanrı’dan korkanlar, Yahudiliğe geçip Yahudiliğin ilkelerini kabul eden fakat sünnetsiz kalmayı tercih ederek Yahudiliğe tamamen geçmeyi reddeden, Yahudi olmayan kişilerdi.[
[3 şey şirk kabul etmez: tanrı, bilgi ve eş]

- nebiim: 17 kitaptan oluşur. tanak (eski ahit) içinde, 17 nebiye geldiğine inanılan, şeriat içeren kitaplardır. tevrat'tan sonra 2. derecede önemlidir.

- ketubim: nesirler, şiirler, ilahiler yer alır. ör: davut'un zebur kitabı gibi.

ilk kitap tevrat, son kitap malaki kitabıdır. m.ö. 150-100'den itibaren kitap tamamlanmış, bu tarihten sonra yahudiler mesih beklemeye başlamışlardır. bekleyişleri halen devam ediyor. mesih geldikten sonra, vaat edilmiş topraklar tüm yahudiler birleşecek ve sonsuza dek cennette yaşayacaklardır.

ilk derli toplu tanak nüshası, m.s. 900 civarında suriyeli bir yahudi ailesinden kalmıştır.

talmud: tanak'ın şeriata dayalı tasfiridir. mantığı, hadislere benzer. ibadetleri, uygulamalı olarak anlatır. m.s. 500-1000 arası yazılmıştır.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

bir pazar sohbeti

çok sıcak bir pazar günü, kafa açan ve serinleten bir sohbet:

12:53 PM mediha: http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=9743662
tevfik: mirib :)
12:54 PM mediha: günaydın tevfikciğim
tevfik: günaydın tatlı mediha
nasıl bir sabah?
mediha: çok güzel
sakin, sıcak, rahat
12:55 PM tevfik: :)
evet çok sıcak ve nemli
12:56 PM bu ilginç bir yazıymış
nasıl buldun
mediha: spinozayla ilgili bakınıyordum sözlükte
bu yazarın entrylerine bir göz gezdirince çıktı ortaya
12:57 PM kesinlik vs. hakikat var ya
doğruluk vs. gerçeklik diyor bu da
ve açılımını sevdim, senle paylaşmak istedim
tevfik: :)
12:58 PM mediha: kafan müsait mi bunun için
azcık konuşmak istiyordum
tevfik: hı hı tabiy
keyifle :)
12:59 PM mediha: okudun mu bilmiyorum
tevfik: yevet
1:00 PM uykuya daldı adam
mediha: :)
adam biraz seni hatırlattı bana (herşeyden önce)
sonralıkla, açılımı şu gibi geliyor bana:
1:01 PM bazıları dışımızdaki dünya vardır, ölçülebilir, kontrol edilebilir der
tevfik: :)
mediha: bazıları da dünya sadece duyularımızdan ibarettir ve biz olmasak, dünya da olmaz der
bu ikilem, felsefede önemli bir görüş ayrılığı
hatta bilim ve din ayrımına da temellendirilebilir
herneyse
1:02 PM tevfik: hı hı
mediha: bu entryde adam şöyle bir şey koymuş: dünyayı nasıl algılarsak algılayalım, hangisinin doğru olduğunu bilmesek de, kimsenin hayır diyemeyeceği şey, varolan ilişkilerdir, diyor
yani güneş varken ay yok, ay varken güneş yok
kötülük ve iyilik için de aynı şey geçerli
1:03 PM tevfik: :)
mediha: (gerçi kötülük ve iyiliğin birarada bulunabileceği bazı nadir durumlar olabiliyor ve bunlardan sanat, kitap, eleştiri vs. çıkıyor, ama o başka bir konu :)
tevfik: hı hı
1:04 PM mediha: kesinlik vs hakikate dönersek
tevfik: dönelim medihacığım
tikkatle dinliyorum
mediha: neden versus, yani karşı karşıya olmaları gerekiyor? aynı anda farklı yerlerde olamazlar mı?
1:05 PM biri varken öteki olabilir, ama bu ikisinden birinin şu anda "mutlaka" olmasını gerekli kılmaz ki
tevfik: :)
mediha: alakası yok ama camus'nun bir lafı var, ben çok seviyorum
tevfik: nedir nedir
mediha: "ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum. neden ölümden korkayım ki!" demiş
1:06 PM tevfik: :)
bu laf da sonraları tshirt lafı bile oldu
mediha: öyle mi? :)
1:07 PM tevfik: yevet :)
mediha: peki bunun konumuzla ne alakası var?
tevfik: bu niye versus olsun ki deyişin, bir konuşmamızda, aynı anda birden fazla nitelik barındıran sevgili tasvirini hatırlattı bana
1:08 PM konumuzla alakası, aklımdakileri toplamak için bana vakit kazandırıyor tshirt :)
mediha: :) fark ettim
tevfik: hatırladın mı o sevgili tasvirini
mediha: hatırlatsana bana
1:09 PM tevfik: net hatırlamıyorum, daha çok ilişkisel bağlamını hatırlıyorum :)
hatırladığım kadarıyla bu da, tek gerçek olan, ilişkinin kendisidir düşüncesini doğrular gibi geliyor
yine de açıklamaya gayret edeyim
mediha: lütfen et
1:10 PM tevfik: nasıldı, şöyleydi sanki: biriyle yaşanabilecek zihinsel ve/veya tasavvufi bir aşkınlık durumuyla, insani ve/veya bedensel aşkınlık [aşk] durumunun aynı insanda olmayacağı gibi bir savla gelmiştiydim
sense ideal olanın, ikisinin aynı kişide cem olması gerektiğini ifade etmiştiydin
1:11 PM bildin mi
1:12 PM tevfik: yani diyordum ki, ikisi aynı kişide olmaz
sen de diyordun ki olmalı
mediha: evet bildim
1:13 PM tevfik: :)
şimdiki niye versus oluyorlar serzenişine benzemiyor mu?
mediha: :)
şunu mu demek istiyorsun? hala aynı şeyi mi savunuyorum ben :)
1:14 PM tevfik: yo, henüz öyle bir sonuca varmadım
kesinlik vs hakikat konusuna geri dönecek olursak
mediha: evet
1:15 PM tevfik: hakikat, bizim algı sınırlarımızın dışında olduğundan, farklı bir boyut olduğundan, oraya doğru ilerleyen düşünce ve fikriyat flulaşıyor, yol biraz silikleşiyor ve orada kesinlik mümkün olamıyor [diye düşünüyorum]
kesinliğin olduğu yerse, tamamen bizim algı ve bilincimizle "kavradığımız" bir yer
1:16 PM hakikat, "havsala"mıza sığmayacağından kelli, kesin olamaz diyorum
mediha: şurda bişey söyleyeyim:
kesinliği algı ve bilincimizle kavrıyorsak eğer, hakikatı bu aynı bedende neremizle anlıyoruz?
her ikisi de bizim içimizde değil mi?
1:17 PM hakikat kesin olmak zorunda değil, evet. fakat karşı karşıya olmak zorunda da değiller
biri gece, biri gündüz olabilir
tevfik: hm
1:18 PM burdan isa'nın yarı tanrı, yarı insan olmasına bile bağlanır konu
mediha: ahaha
bağlanır deme, bağla
1:19 PM tevfik: yani onun tanrı ve insan oluşu da gece ve gündüz gibi ya
birbirini tamamlıyor
yemek yerken insan, şifa dağıtırken tanrı
[sözde tabii, gerçek nedir bilmiyoruz]
senin soruna dönecek olursak,
1:20 PM hakikati, anlamıyoruz bence.
hakikatı ancak sezebilir, hissedebilir, gölge ya da yansımasına erişebiliriz.
1:21 PM yani illa ki hakikat ile iletişim kurabilen bir yanımız varsa, bu da ancak, kendi ruhumdan üfledim diye bahsedilen kısımdır [sanıyorum]
1:22 PM mediha: ulus baker'in yazdıklarından bir alıntıya dönmek istiyorum
1:23 PM "Bana “hakikati” değil, “kesinliği” ver! Ama bunu nasıl anlamalıyız? “Kesinlik” denilen pasif duyguyla hiç uyuşmayan “bilmiyorum”, “hakikat” ile pekala uyuşabilir, hatta örtüşebilir. Çünkü hakikat inancı temellendirebilir."
benim burda canımı sıkan bir nokta var: hakikat'i bilmiyor olmayı kendime yediremiyorum.
allah'a inanıyorum, ama allah'ın bizim bunu anlamamızı istemesini anlamıyorum
1:24 PM sanırım freud'un deyimiyle benim egom, spinozanın bilinçdışına meydan okumak istiyor
tevfik: itirazım var
mediha: nedir?
1:25 PM tevfik: Allah, bizim bunu anlamamızı istemiyor değil
bilakis, bunu anlamak/kavramak için çaba göstermemizi istiyor
mediha: ama ama
tevfik: yarattım çünkü bilinmek istedim deyor
mediha: gayb alemini anlayamayacağımız bildirilmiş
1:26 PM gayb alemi, ancak kıyametle ortaya çıkacak bir şey değil mi?
tevfik: mm bilmiyorum
ama şu var
'gayb = hakikat' diye bir şey yok.
1:27 PM sanıyorum ki hakikat, mevlana'nın "öyle bir yere çıkacağız ki müslümanlık da yok, yahudilik de" dediği, wittgenstein'ın ya da sufilerin sustuğu noktada insana en çok görünür oluyor
mediha: o halde şöyle
1:28 PM kesinliğin olduğu yerde hakikat aramamalı mıyım?
yani sen bana bir eleştiride bulunmuştun geçende
"sen kesinlik istiyorsun" demiştin
tevfik: hı hı dedim bunu
mediha: fakat sana içten içe itiraz ettiğim yanım şu
tevfik: buyrunuz canım
1:29 PM mediha: ayh nasıl ifade edeceğimi bilemedim
şöyle sanırım:
1:30 PM kesinliği aradığım bir yer varsa, orası hakikatın aranacağı bir yer değil. ben buna dair bir ayrım koyuyorum kendi içimde
tamamıyla flu, belirsiz, bulutsu şekillerle yaşamayı reddettiğim bazı mecralar var
ve bu mecralarda kesinliği aramaktayım
kaldı ki bu mecralar, kesinliği gerektiren mecralar
1:31 PM fakat allah gayb demiş
benim şişkin nefsim (egom?) buna karşı çıksa da, allah'a güvendiğim için, bunla ilgili bir kesinlik var mı yok mu diye araştırmayı reddediyorum mesela
1:32 PM senin dediğin gibi havsalama sığmasa da, sezgilerimle anlamaya çalışıyorum
o da olmazsa, boyun eğiyorum bir noktada
şimdi ben bu haldeyken, bu beni katı bir pozitivist ve determinist yapmamalı bence.
1:33 PM hayır, böyle adlandırılmaya karşıyım efendim!
tevfik: :)
mediha: :)
tevfik: bunun devamı olmalı sanki, dinliyorum
mediha: devamı yok
nereyi açmamı isyersin?
1:34 PM tevfik: şurayı:
kişilerin de kesin olmayan flu noktaları olabilir
tevfik: bu da onların hakikatine [üflenen ruha] giden yoldur netekim
bu noktada ne diyeceksin :)
1:35 PM mediha: kendi varlığımızın bazı kısımlarında da mı gayb var yani?
house'un nedenini çözemediği bir hastalık gibi mi mesela?
tevfik: :)
olabülüb
1:36 PM evet, öyle diyorum, insanın kendi varlığında sürekli içe kaçan, kendisinin bile "kavrayamayacağı", farkındalığı ne denli artarsa artsın "tam olarak" bilemeyeceği bir yer yok mu?
mediha: hımm
1:37 PM netameli bir soru
neden netameli? çünkü şöyle: o "içe kaçan" şeyi yakalamanın yollarını yeterince arayıp aramadığınla bağlantılı bir cevabım olabilir
1:39 PM dersem ki: o kaçan şeyi yakalamak için, nlp'den tut da semâ dönmeye, psikodrama'dan kahve falı baktırmaya dek ne yol varsa denedim, denerim, deniyorum... bu halde o içe kaçan şeyi bulmaya dair gösterdiğim bu çaba, beni kendime daha görünür ve net kılar
tevfik: sanki ulus baker metninde de buna değiniliyordu, ya da başka yerde miydi? yani bu içe kaçma durumu benim tek başına oluşturduğum bir kanaat değil
1:40 PM şimdilik bu konu bu kadar sanki, bir açılım getiremedim, bizi yönlendirebilir misin?
1:41 PM mediha: :)
belki dondurma yesek mi?
tevfik: hm sence de kafi miktarda konuyu elledik mi yani? :)
mediha: yok onu demek istemiyorum
1:42 PM fakat refresh olunca daha güzel konuşulabilir
tevfik: peki :)

dinler tarihi notları - 1

dinler tarihi seminer notlarının ilk bölümü.
[-] bu, hocanın ders sırasındaki anekdotları
]-[ bu da benim ya da tevfik'in aklından geçenler

15.07.2010

KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİ
  1. GENEL GİRİŞ
    • Din Nedir?
    • Metod
      • Fenomenolojik
      • Tarihi
      • Mukayeseli
    • Nasıl bir bilim dalıdır?
    • Dinlerin tasnifi
      • Politeist
      • Henoteist
      • Dualist
      • Monoteist
    • Din nasıl ortaya çıktı?
    • Dinler tarihi üzerine yapılan çalışmalar

  2. YAHUDİLİK
  3. HRİSTİYANLIK
  4. İSLAMİYET



Tavsiye edilen okuma listesi:
http://www.idefix.com/kitap/dinler-tarihi-felsefesi/kategori.asp?tree=01006002

DİN NEDİR?
Dinler tarihini anlamak için bilimsel yaklaşmak gerekir. Dinde olması gerekenler:
  1. Tanrı inancı mutlaka olmalıdır [Jainizm= Hindistan’da Tanrısı olmayan tek dindir] [ Budizm? Buda bir din kurmamış, bir yarı filozoftur]
  2. Dinde öteki dünya inancı mutlaka olmalıdır.
  3. Tanrı ile insanlar arasında bir aracı olmalıdır. Ör: peygamber, mehdi, şaman, mesih vb.
  4. Dinde kutsal olmalıdır. Tüm dinlerde seküler (Tanrısal olmayan) bir alan vardır, bir de kutsal alan vardır. Kutsal, tuğlanın harcıdır. Ör: bayramlar, kutsal coğrafya (kabe) vb. [abdest, seküler alandan kutsal olana geçiştir] [mevlevilikte hattı istiva (görünmeyen çizgi), bir tekkenin meydanını ikiye böler; görünen ve görünmeyen alemi temsil eder. sol taraf kutsal, sağ taraf sekülerdir. bu yüzden semâ soldan başlar, sağa döner]
  5. Dinde ahlak/dünya görüşü olmalıdır. İnsan hayatı oradan algılar / yaşama haritası belirler ]tevfik: yani din, seküler alanı düzenler[

Bunların yanında dinde kutsal mesaj, kurban, ibadet/tapınak gibi şeyler de olmalıdır [ her ibadet algı kapılarını açar (tanrı’yı anlamak üzere)]

NASIL BİR BİLİM DALIDIR?
19. yy sonlarında, Avrupa’da, dönemin politik konjonktürü içinde ortaya çıkmıştır. Dinler tarihi denilen bilim dalı insanları böler. En başta emperyalizme hizmet etmek amacıyla ortaya çıkmıştır, ancak şu anda öyle değildir.

Dinler tarihi tek başına çalışmaz. Sosyoloji [ toplumların dönüşüm yasası], arkeoloji, etimoloji, sanat tarihi vb. bilmek gerekir. İnterdisiplinerdir.

DİNLER TARİHİ ÜZERİNE ÇALIŞMALAR
Herodot, Klasik Yunan, Roma’da çeşitli kitaplar yazılmıştır. Ancak dinler tarihi demek için, 9-10-11.yy civarında, Müslümanlar tarafından yapılan ilk çalışmaları beklemek gerekir. [arapça’da dinler tarihi = tarih-i edyan] Müslüman olmayanları Müslüman yapmak adına, diğer dinleri incelemeye başlamışlardır.

- El milel ven nihal: Antropolojik, gözlem tipi. Diğer dinlerin yaşayışını gözler.
- Reddiye: Diğer dinleri reddederek, kapsamlı tarih çalışması yapar. Bu çalışmalar, apolojik (savunma) amaçlıdır. İslam’da “kelam” tipi çalışmalar buna örnektir.

METOT
[hedefe götüren en kısa yol, eğik de olabilir]

Hakikate yaklaşmak için 3 metot vardır:

- Fenomenolojik: Tanımlayıcı metot da denir. Dinin çok iyi bir dökümünü yapmak, detaylandırmak gerekir. [Yahudilikte hoy = tekke]
]http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=9743662[

- Tarihi: Kronolojik metot, çok temel bir metottur. Hakikate ulaşmanın olmazsa olmazıdır. Determinist mantığı vardır. Tarih bir terapidir, geleceğe yönelik esin verir. [ Neden-niçinle (yani deterministik bakış açısıyla) çok uğraşmak, imanın altını oyar] Mevlana’dan eşek hikayesi anlatıldı (eşek kemiklerinin olduğu toprağın, zamanla türbe olarak inanılmaya başlanması).
[Dinde literal (müteşabih) algılama vardır. Sadece tasavvufta metaforik algılama vardır. Tasavvufta Tanrı’nın niyetini, insanı eğitmek (soyutlayan bir yaklaşımla) olarak algılamaktadırlar.] [Dinin varolabilmesi için, metaforik olmaması gereklidir]
[Peygamberin ölümünden sonra, Emeviler döneminde İslamiyet siyasallaşmıştır]
[Dinlerde şekilsel farklılılıklar olmasına rağmen, insanın ne yaptığından öte, bunu hangi inançla, ne kadar güçlü bir imanla yaptığı önemlidir]
[İbn-i Tufeyl / Hayy Bin Yakzan’da evrim teorisine değinir]
]İbn Tufeyl bu eseriyle felsefe ile dinin veya vahy ile aklın gerçeğe ulaşmada aynı gaye ve uyum içinde olduğunu göstermek istemiştir[

- Mukayeseli: Bir dindeki Tanrı anlayışını bilebilmek için, diğer dinlerdeki tanrı olgusuna bakmak gerekir.

DİNLERİN TASNİFİ

Bu konuda yapılan tasnif öyle ki, hem bilimsel olmalı hem de dinlerin evrimleşme aşamasını da açıklayabilmelidir. Buna göre dinler şu şekilde ayrılır:

- Politeizm: Çok tanrıcı dinler. İnsanlık dinlerinin ilk şeklidir. İnsan, çok tanrıcılıktan evrilip, tektanrıcılığa ulaşmıştır.
- Henoteizm: 3 tanrıcı sistemdir. M.Ö. 3500 yıllarındaki süreçte (Sümer, Mısır, Akad vb. dönemi) dinler henoteistik dinlere adım atarlar. Diğer pek çok tanrı içinde 3 tanesi öne çıkarılmıştır. Tarımın bulunması, yazının keşfi gibi sosyal ve kültürel değişimlerle, dini inançlar da değişmiştir. Bu dönemde kas gücüne ihtiyaç duyulmuş, erkek egemenliğinin artmasıyla, ana tanrıça inancı hafiflemiştir. Yaşam şeklinin düzenlenmesiyle, bir anlamda çoktanrılı inanç da düzenlenmiştir.
- Dualizm: Bilincin evrimleşmesiyle, iki tanrılı düzene de bir evrimleşme olmuştur. Yani iyi tanrı - kötü tanrı ikiliği meydana çıkmıştır. Ör: Zerdüştlük, iyi-kötü tanrı oluşumunun en iyi örneğidir. Bu sistemde, iyi tanrının galip gelmesi için insanların onun peşinden koşması gerekir. Halen var olan dualist bir dine örnek Yezidilik’tir.
- Tektanrıcılık: Yahudilik’in ortaya çıkmasıyla, tek tanrıcılığa geçilmiştir.

DİNLER NASIL ORTAYA ÇIKTI?

1. Metamorfik düşünce: Neolitik çağdan önce var olan, şizofrenik düşünceye, çocuk aklına yakın bir düşünce tarzıdır. Herşeyin birbirine dönüştürülebileceği düşünülür. Gerçek ile gerçek olmayan arasındaki ayrım bilinmez. Herşeyin ortak bir unsura sahip olduğu düşüncesi vardır. [Psikologlar, şizofrenler için “modern hayatın anlamını bilmeyen kahramanlar” derler] O dönemde insan, tabiattan korkmuş ve tanrıya ulaşmak için metamorfik düşünceyi kullanmıştır.

Neolitik insan, metamorfik düşünce yerine kartezyen (Descartes) düşünce tarzına (böl, parçala, hiyerarşi, tasnifleme, kategorizasyon vb.) sahip olsaydı, belki de tanrıya ulaşamayacaktı. Çünkü bilinmeze duyulan korku, Tanrı’ya dönüşebilir.

2. Etyolojik düşünce: Tabiat olaylarının etyolojik yapısını (sebeplerini), eski insanlar bilmezdi. Örneğin deprem, onlar tarafından başka şekillerde açıklanırdı (dünyanın üstünde durduğu boğanın boynuzlarını sallaması). Etyolojik düşüncede neden-sonuç ilişkisi farklı anlaşılır. Örneğin, Pompei yanarken, tanrılara kurban vermekle yangının biteceğine inandıklarından, şehirden kaçmak yerine kurban kesmişler ve yanarak ölmüşlerdir. İşte tabiatın etyolojisini anlamadıkları için, yani hermenotik (yorumlama) kaygısından, insanlar korktu ve dine yöneldiler.

İlk dine animizm denir. Doğal unsurların canlandırılarak tanrılaştırılmasıdır (diğer adı naturizmdir). Tanrıları yaşamın dışına koyup, onlara yaklaşmaya çalışmışlardır.

[İslam’da dinlerin evrimleştiği söylenir. İlk din tektanrılı olmasına rağmen, sonradan insanlar onu politeik hale getirmişlerdir]

25 Temmuz 2010 Pazar

bir harita üzere yolda olmak

tevfik buradaki bir yazısında diyor ya "[sizi] yoldan alıkoymak isteyen mihraklarla cedelleşmek ... zor zenaat" diye, işte biz buna aldanmamak için, kendimizce bir yöntem bulmuş olabiliriz. öncelikle kendi tavrımı söyleyeyim: yolda kalabilmek için, gerekirse ilahiyat fakültesini, bu yaştan sonra okumak istiyordum. çünkü içimden bir his, ne kadar bilir ve öğrenirsen, yolda kalman o kadar kolaylaşır, diyordu. ben de, başka bir yerden öğrenemeyeceğim ya, işi ilahiyat okumaya dek götürmüştüm. çalışmasam da ortalama bir hayat seviyesini tutturabildiğim bir günün hayalinde, tevfik'ten bana matematik çalıştırmasını isteyecektim o gün. tüm hayaller sınavda ilahiyatı kazanabilmek ve yolla ilgili daha çok şey öğrenebilmek adına elbette.

fakat zaman geçti, geçiyor. çalışmadan yaşayabileceğim o ortalama hayat seviyesine henüz ulaşabilmiş değilim. üstelik 1 yıl boyunca matematik, türkçe, biyoloji, fizik ve daha bilmemneler çalışabileceğimden de emin değilim. kendi yöntemimi ve tevfik'le birlikte kendi yöntemimizi yaratmalı ve uygulamalıyız.

ben, kendim, doğrusu bu konuda, ıssız bir adaya düşmüş gibi hissediyorum. çakmak ve kibrite her daim ulaşabilen bir şehirli, nasıl ki ıssız adada kulaktan dolma ateş yakma denemelerine girişir ve uzunca bir süre bocalarsa, ben de sanki ısınabilmek için kendi ateşimi kendi yolumca, yöntemimce ararken ziyadesiyle bocalıyorum. yine de, allah'a giden kendi eşsiz (unique) yolumu oluşturmak konusunda, şükür ki, tamamen ıssız bir adada değilim. bunun için karşımıza güzel tesadüfler (?) çıkıyor. ıssız bir adada değil, adatepe'de :)

adatepe taşmektep'te, karşılaştırmalı dinler tarihi semineri aldık. notlarını şimdi buraya yazıyor olacağım. ve bakalım, bu bizi nasıl bir yönteme götürecek, nasıl okumalar, nasıl tartışmalar yapacağız, karşımıza neler/kimler tesadüf (?) edecek bundan sonra.

yaşamanın bu kısmı, varlığını ve o'nun büyüklüğünü hissetme arayışı yani, çok güzel ve çok heyecanlı :)


4 Mart 2009 Çarşamba

güzel bir tevafuk eseri...

kitap bir süredir elimde. tam olarak 01.01.2009 tarihinden beri. henüz 144. sayfasına gelmişim. okuduklarımdan anladıklarım da var, anlamadıklarım da. daha önce de yazdığım gibi, anlamadıklarımı dert etmiyorum. bir gün o anlayış düzeyine yükselebilmeyi umut ediyorum sadece.

taha 25-28'i okuyorum son zamanlarda. ezberledim. eskiden çok zor gelirdi bilmediğim sözcükleri ezberlemek. her ayetin kendi içinde bir müziği olduğunu fark ettiğimden beri, ezberlemek daha kolay geliyor.

yatağımın yanındaki küçük sehpaya kitaplarımı dizmeyi seviyorum. okumayı seven ve kitaplara meraklı pek çok insan gibi, benim de birden çok kitap duruyor baş ucumda. kitaplarımın kapağı hep yukarda olur. üstüste koyduğumda sırtlarına bakmayı severim. bu hep böyledir. kitaplarla aramdaki anlaşmanın, ilişkinin bir sonucu. yapraklarını kıvırmam, ciltlerini bozmam, sehpanın üstüne yamuk yumuk koymam. fakat dün gece neden bilmiyorum, bu kitabın sırtı dönmüş yukarı. okudum. kitabın hep içiyle ve yazarıyla ilgilendiğimden sanırım, kitapların sırtına yazılan tanıtım yazısı niteliğindeki yazılara pek itibar etmemişim. okudum ve tekrar tekrar okudum. sanki içinde bulunduğum sıkıntı hastalıklı hücrelermiş ve bu yazı onları vücuttan söküp atan bir ilaçmış gibi. yazarına minnetlerimle buraya yazmak istedim.

Evvele Yolculuk
Sufi Kitap
1. Baskı Ekim, 2008

"Gerçek sevgi her daim ter ü taze solmayan bir çiçektir. Dönüşen, değişen, daha doğrusu oluşmaya çalışan şeyler aşkın nesnesi olamazlar. Eğer olur derseniz beraberinde hüzün, çile, ızdırap, ihanet, kaybetme ile karşılaşmaya da hazırlıklı olmalısınız. Bu kesret çarşısında insan maalesef suni yollarla yalnızlığını gidermeye çalışmaktadır. Hayatın gayesi aslında bu parçalanmış kimliği tamamlama mücadelesinde ortaya çıkar. Bir bakıma aslı yukarıda kalmış olan kabuğun özünü arama mücadelesidir bu. Âriflerin gözünde yeryüzü hayatındaki bütün arayışlar ve bu uğurda çekilen bütün çileler adı konmamış bir şekilde insanın özüne, kaynağına, aslına yeniden geri dönüşün dile getirilmesinden ibarettir. İnsanların çoğu bu gerçekten yabancılaştıkları için farkında değillerdir. Ârif ile ârif olmayan insanı birbirinden ayıran en bariz özellik de işte bu farkındalıktır. "

Mahmud Erol Kılıç