19 Şubat 2008 Salı

hep ismini anarım

'paldır-küldür'; hiçbirşey düşünmeden -hiçbirşeyi öndüşünmeden-,
hesaplamadan girişmek birşeye - ama, 'yavaşça';
kararlılıkla, dikkatlice, özenle... (o.a.)


bir gün, onca karmaşanın arasında bir yol olduğunu farkettim. o günden bu yana ne kadar zaman geçtiğini bilemiyorum. çünkü o günden sonra, her bir ânın başka bir gerçeklik alemine açılan kapı olduğunu da öğrendim. biraz.

bir yolun varlığını farketmek hemen yolcusu olmak değil elbet. yola hazır oldukça, yol da görece daha görünür oluyor. yola çıkmadan bilinmesi gerekenler kendiliğinden çıkageliyorlar. ve bir yaz ikindisinde coşku içinde kutudaki kediyi anlatırken, karşısında parlayan gözlerin yol arkadaşı olacağını da sonradan öğreniyor insan.

kendini tekrarlayan işler yapmayı hiç sevemedim. her sefer, taze ve bilinmedik bir deneyim olsun istedim. işte bu yüzden havsalamın almadığı fakat sezgilerimin iştiyak duyduğu o yeni şeyleri olabildiğince deneyimlemenin tek yolunun öndüşünceler ile yön verilmemiş temiz bir akıl olduğuna kanaat getirdim.

karmaşanın ortasında beliren ve ilk elde nereye gittiği belirsiz yola, ancak temiz bir akıl ile bakmak gerekiyor işte. başka türlü kendinden çıkan yolun nasıl kendine vardığını anlamaya imkanı yok sanıyorum. üstelik yolun başıyla, sonu bir olmasına rağmen mahiyetleri de ziyadesiyle farklı: kendi içiyle iç içe. bu halde; hesapsızca kendini içine bırakmaktan ve içinden akmasına izin vermekten geçiyor yol. ve fakat yavaşça, kararlılıkla, dikkatle, özenle.

...

üç noktadan evvel dizili bulunun harf yığınıysa, kendimi seyir defterinin içine bırakışımdır. yavaşça.