17 Ekim 2008 Cuma

yol arkadaşı olmak

sevgili tevfik,

burası bir ortak blog olsa da, burada hep kendi adıma konuştum. öyle olmalıydı elbette. kendi adıma konuşmalıydım. sen yazmıştın bir zaman. demiştin ki:

"iki insan. iki insan, nasıl bir olsunlar ki? iki insan, ne çok tanışırsa tanışsın, iki ayrı insan olarak yaratılmış olmaktan kelli insan bedenine sahip olmayı bırakmazdan evvel bir olabilemezler. ancak ve ancak, bir olabilmeye yaklaşırlar: Tevhide doğru yürümeyi amaç edindikleri sürece."

işte bu blog da ayrı ayrı yürüdüğümüz bu amacımızın izleklerini taşıyacaktı, hatırladın mı? hatırlatmayı düşünmek, haddimi aşmak olur mu bilmiyorum. umarım öyle algılamazsın. fakat düşündüm de, bazen bana olan şey sana oluyor olabilir. ben mesela, içimden coşa coşa taşanları o anda yazıvermezsem unuturum diye, coşa coşa taşanları, koşa koşa yazıyorum. sanki böylece içimdekileri yazıya dönüştürerek dışarı çıkarmış, böylece içimdeki o hazneyi boşaltmış ve böylece bir sonra gelecek coşku için yer açmış oluyorum. bu yazma anı, öyle heyecanlı bir süreç ki, güvendiğim ve kaybolmayacağını bildiğim bir yere bir yazı bıraktıktan sonra, o yazıdan emin olduktan sonra, o yazıyı bir daha uzun süre okumuyor, o söylediklerimi, içimin böylesine şeyler ürettiğini unutuveriyorum. bunu unutmuş olmam, benim o yazdıklarımdan başka bir şeye dönüştüğümün değil ama, bazen sadece o yazdıklarımı unutmuş olduğum anlamına gelebiliyor.

vakit buldukça kendi yazdıklarımı okumayı istiyorum. garip ama, mesela fever için yazdığım bir mecrada yazdıklarımı araya zaman girdikten sonra tekrar okuduğumda, ordaki kadınla her defasında yeniden tanışıyormuşum gibi oluyor. sana yaptığım hatırlatmaya da bu temelden bakmanı rica ederim.

bugün, sabaha karşı, sabah ezanı vakitlerinde, bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. düşünürken buraya bir yazı yazmak geçti içimden. ne zaman bitirebileceğimi, senin ne zaman okuyabileceğini bilmiyorum ama, doğru yerin burası olduğunu hissediyorum bir şekilde. hem sana seslendiğim için, ama hem de kendim için bir izleğe ihtiyaç duyduğumdan.

yol arkadaşı olmayı nasıl algılıyorum ben, bunu düşündüm. yok, ondan önce, yol'da olmayı nasıl algılıyorum, onu.. ][tam şimdi air'den bir şarkı çalıyor, ismi lost message. korktum. ya buraya yazdıklarım kaybolursa.][

yol'da olmak bir his benim için. içimi dolduran, gözlerimi dolduran, gönlümü genişleten, zor zamanlarımda sığındığım bir şey. bu hisse sahip olduktan, inançtan emin olduktan sonra yapılması gerekenler ise, sanki daha kolay. yıllarca esas içimde birşey hissedemediğimden yakındığım, hep bu yüzden isyankar olduğum için belki, şu anda içimde böyle çağlayan, büyüyen, büyüten bir şey hissediyor olabilmek o kadar büyük bir şey ki benim için. bunun için o kadar mutluyum ve o kadar çok şükrediyorum ki. işte bu hisse sahip olduktan sonra, bazı gereklilikleri yapmak, zaten belli olan, o'nun koyduğu buyrukları uygulamak ve yaşantını ona göre düzenlemek çok zor olmamalı diye geçiyor içimden. geçiyor da, hala uygulayamıyorum işte.

tam bu noktada sen çıkıyorsun sahneye. senin varlığın bana öyle güzel bir hediye ki. yıllarca hiç ilgilenmediğim, hiç umursamadığım, bi dolu uygulamadan, kuraldan, gelenekten, olması gerekenden, olmaması gerekenden bilmediğimi, doğruyu hep sana soruyorum. sana bu konuda güveniyorum bir şekilde. hem başkalarına sormaktan da utanıyorum galiba. yine de sana sormak, cevapları senden almak, senin tarafından bilgilendirilmek öyle güzel ki. biliyorsun, deneyimlemişsin. anlatmayı seviyorsun. bana nasıl anlatabileceğini de. belki bana anlatırken sen de gözden geçiriyorsun bazı şeyleri. bilgilerini tazeliyor, kendi içindeki defterleri açıp karıştırıyorsun belki. bilemiyorum.

tamamen senin izinden gidiyor değilim elbette. sen imam değilsin, ben de cemaatin değilim sonuçta :) yine de, senin yaptıkların benim için önemli. neyi nasıl uyguladığın, fikirlerin. o'nun buyruklarının hayatımızın, birbirimizden ayrı ve birlikte geçireceğimiz hayatımızın içine nasıl yedirilebileceğini, varolan düzenimiz içinde nasıl uygulanabileceğini birlikte konuşmuyor, birlikte çözüm yolları aramıyor muyuz? bu işte yalnız mısın? ben yalnız hissetmiyorum. sen hissediyor musun? eğer bir sabah onun için kalkmış ve dua etmişsen, bunu bilebilmeyi isterdim. bunu bilebilseydim eğer, bir zamandır yapmak istediğim, ama tamamen tembellikten yapmadığım bu şey için duyduğum vicdan azabını azaltmak için, önümde sen gibi bir örnek, iyi bir örnek olurdu. itici bir güç olurdu. sevgili tevfik bunu böyle yapıyorsa, ben de yapabilirim, derdim kendime.

bunu sorgulamayı hep erteliyorum, ama belki de zamanıdır: neden yapmıyor, neden erteliyorum? seninle birarada olmayı bekliyor olabilirim. bunun bir günah olduğunu bile bile, yarından emin olamayacağımı bile bile, senle birlikte olabileceğim o güzel anlara erteliyorum bazı şeyleri yapmayı. yine de, eğer sen birşeyler yapıyorsan bilebilmeyi, bu işin olabileceğine, oldurulabileceğine dair bir örnek olduğunu görmeyi isterim.

çekinerek lafını ettiğin gibi, bunun gösteriş yapmakla ilgisi yok. birbirimize bahsini geçirdiğimiz herhangi bir şeyde gösteriş yapmak, övünmek var mı ki bunda olsun? üstelik bunu böyle yaptım demek, güzel bile geliyor bana. bir örnek, iyi bir başlangıç, bir umut var bu işin içinde.

yolda iken en başından beri, senle birlikteydim ve umarım bundan sonra da senle birlikte olabilirim. yolda yalnız hissetmiyorum ben. sen hissediyor musun?