7 Aralık 2008 Pazar

ipin ucu

whereof one can not speak thereof one must be silent.
(l.wittgenstein)

yol, konuşması zor şeylerden biri. konuşulamayan için sessiz kalmak hatta belki öylece durmak gerekiyor. ve bazen, dayanamayıp; tam olarak yapamayacağımı bildiğim halde kalkışabiliyorum. bu cesareti veren şeylerden biri de gün gelinceye dek tam olunamayacağını öğreniyor olmak sanırım.

yol hakkında bilebildiklerim öyle sınırlı ve birbirinden kopuk ki tutup tarif etmeye kalksam, karanlık bir odada tek eliyle dokunabildiği fili tarif etmeye çalışan âmâ bir insan gibi olacağım. bu yüzden anlatacaklarımı tarttığım her seferinde yeniden susmaya karar veriyorum ve bu tarifin ancak ariflerce yapılabileceğine inanıyorum.

o halde sevgili okuyucu; bilmelisin ki burada yaptığımız şey bir seyir defteri tutmaktan öte değil. sen de belki benzeri bir rota üzere seyahat ediyorsan, yolda başkaları neler yaşamış onları görebilirsin. hepi topu o kadar.

...

bir zaman önce, uyku ile uyanıklık arasında salınır haldeyken yolu gördüm belli belirsiz. tıpkı benim salındığım gibi boşlukta öylece salınıyordu. arkamı döndüğümde gerisi yoktu ve önüme baktığımda ilerisi yoktu. yürüyünce; ilerisi aydınlanırken geride kalanlar görünmez oluverdi. sağımda ve solumdaysa üzerinde durduğum yola benzeyen bir çok yollar kendi halinde salınıyordu.

sonrasında bunun bir şekilde uzay-zaman kumaşıyla örtüştüğünü anlatmak istedim ve fakat bir bütün olarak düşününce mesele kavrayışımın çok üstündeydi. üstelik muhayyilemde canlanan görüntü, nedensellik çerçevesinde bir bilişten ziyade sezgilerim ile bilgilerimin harmanlandığı garip bir şeydi.

işte bu yüzden, kumaşı anlatmayı daha iyi yapabileceğime inandığım bir geleceğe erteledim.

...

kumaşı dokuyan ipler aslında bizim yollarımızmış meğer. ve her an dokunmaya devam ediyor. yolumuza dokunmaya/yolumuzu dokumaya.

yol, yolcunun yürüyüş temposu ve yürürken edindikleri neticesinde bir hal alıyor, yavaşça fakat özenle, kendiliğinden başka bir yöne evrilebiliyor.

yukardaki iki parçayı birleştirince; yolun akışını ya da bir sonraki ilmeği belirleyen şeyin karşısına gelebileceklere hazır olduğu kadar yolcunun belirlediğini söyleyebiliriz. tüm desenin belirlenmesine olabildiğince sade ve küçük bir katılım.

...

ve bir gün desenlerin sahibi, tam da ihtiyacımız olan zamanda tam da ihtiyacımız olan şeyi karşımıza çıkardı: halvette kırk gün. [halvet ne ki?]

Hiç yorum yok: